T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 26.04.2016 | Okunma Sayısı: 2533

T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ

E. 2014/12757
K. 2015/14001
T. 2.12.2015

DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine dair olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi &S230; raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR : Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı Çeltikçi Mal Müdürlüğü, Çeltikçi ilçesi ve bağlı köylerinde 4071 Sayılı yasa kapsamında taşınmazların zilyetlerine satışının yapıldığını, bu kapsamda 118 ada 92 parsel sayılı taşınmazın da davalıya satıldığını, ancak taşınmaz bedelinin sehven taban arazi vergi değeri yerine, kıraç arazi vergi değeri üzerinden tespit edildiğini, idarece satışı yapılan taşınmazın vasfında hataya düşüldüğünü, taşınmazın gerçekte kıraç arazi değil, taban arazisi olduğunu ileri sürerek taşınmazın tapusunun iptali ile idare adına tescilini istemiştir.
Davalı, davaya konu taşınmazın değerinin yetkili kamu personeli tarafından belirlenmiş olup, değerin belirlenmesinde müdahalesi ve yetkisi bulunmadığını, taşınmazın kadimden beri kıraç arazi olup taban arazisi olduğu iddiasının bilimsellikten yoksun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 118 ada 92 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazın, dava dışı başka parsellerle birlikte tamamı Hazine adına kayıtlı iken 4706 Sayılı yasa gereğince 18.10.2010 tarihinde davalıya satıldığı, hatanın Burdur Valiliği Defterdarlık Milli Emlak Müdürlüğü'nün Çeltikçi Kaymakamlığı'na gönderdiği 03.09.2012 tarihli İnceleme Raporu ve ekleri ile öğrendiğini ileri süren idarenin öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde "taşınmazın vasfında hata yapıldığı, vasfına uygun şekilde bedel tespiti raporları alındığı, aradaki farkın ÜFE oranında artırılarak rızaen ödenmesi, olmazsa yasal yollara başvurulacağını" ihtaren bildiren yazısının 25.12.2012 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, eldeki davanın da 18.11.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, idarece davalıya gönderilen ihtarname ile taşınmazın vasfında hata yapıldığı, aradaki farkın ödenmesi, aksi halde dava açılacağı öğrenme tarihi olan 03.09.2012 tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde davalıya bildirildiğine göre, bu durumda artık hak düşürücü süre işlemez. Davacı idare ihtarnamenin tebliğinden sonra dilediği zaman dava açabilecektir.
Öte yandan; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) tıpkı 818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35. (BK'nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Diğer taraftan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Hâl böyle olunca; davanın süresinde açıldığı gözetilerek davanın esasının incelenerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan sebepten ötürü (6100 Sayılı Kanun'un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

25.04.2016

10.11.2024
AV. FUNDA ÖZTÜRK ALTUNTAŞ
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.