Kadınlara şiddet uygulanması bir insan hakkı ihlalidir. Demokrasinin yolu cinsiyet eşitliğinden geçer. Kadınların şiddet yaşadığı, hak ve fırsat eşitliğinden yararlanamadığı toplumlarda kalkınmadan söz edilemez.
5 Kasım 1960’ta diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kadının (Mibarel kardeşler) tecavüz edilerek vahşice öldürülmesinin ardından 1999’da 25 Kasım tarihi Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü” ilan edildi. Peki aradan geçen onca zamandan sonra ne değişti?
Kadınlar hala hayatlarının her alanında şiddete maruz kalıyor, ölüm ve şiddet gerekçeleri farklı görülmekle birlikte, kadınların pek çoğu sadece kadın oldukları için ve kendilerine tanınan cinsiyet rollerinin dışına çıktıkları için öldürüldüler. Kadının maruz kaldığı şiddeti nasıl hak ettiğini anlatmak üzere kurulmuş olan eşitsiz, adaletsiz, cinsiyet körü sistem varlığını sürdürdüğü ve kadına yönelik ayrımcılığın sona ermesi için gereken önlemler alınmadığı sürece de cinayetler ve kadına yönelik şiddet sürecektir.
Uluslararası normlar kadınların insan haklarını, insan hakları yelpazesinin bütünü üzerinden tanımlamakta, kadınların insan haklarının korunması, bütün insan haklarının kadınlar için erkeklerle eşit biçimde tanınması korunması ve ihlallerin önlenip cezalandırılması demektir. Bu anlayış yalnızca, kadınlara karşı şiddeti değil, kadınlara karşı toplumun ekonomik, siyasal ve sosyal tüm alanlarında yapılan ayrımcılığa karşı durmayı gerektirir.
Kadınlara yönelik yasal haklar konusunda önemli gelişmeler kaydedilmekle birlikte, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda günümüzde maalesef ki önemli artış gözlenmektedir. Dünya üzerindeki kapitalist, ataerkil ve militarist yaklaşımlar kadınların zaman ve yer kavramı olmadan maruz kaldığı şiddetin boyutu her geçen gün arttırmaktadır.
Devletin tüm kurumlarıyla sorunu çözme görevi vardır. Anayasamızın ilgili maddesini devletin her kademesinde yer alanlara hatırlatmakla birlikte md.10 “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanunda önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşam geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” demektedir.
Her yıl tekrar ettiğimiz gibi bu yıl da;
-“Toplumsal cinsiyet eşitliği” anaokulundan başlayarak yaşamın her alanında bireylerin eğitiminin içerisine alınmalıdır.
-Kadına yönelik şiddetin tüm biçimleri için (ensest, taciz, tecavüz, işkence, dayak, ucuz iş gücü, emek sömürüsü, eğitim hakkının elinden alınması…) etkin bir mücadele mekanizması oluşturulmalıdır.
-Kadını bir eşya-meta-mal gibi gören yönetimsel sistemler ve bakış açıları değiştirilmeli, çıkarılacak veya çıkarılmaya çalışılan yasalarda bu konulara özellikle dikkat ve özen gösterilmelidir.
-Şiddet mağdurlarının soruşturma ve yargılama aşamasındaki karşılaştığı güçlükler yeniden kişinin mağduriyetine yol açmayacak şekilde düzenlenmelidir.
-Medyada kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz haberlerinin kamuoyuna aktarılırken ve görsel basında “evlendirme programları” adı altında yayınlanan programları etik davranmaya, kadının mağduriyetini arttıracak, haberi erotize eden, kadının yaşam biçimine ve özelliklerine odaklanan ve yaftalayıcı, küçük düşürücü ve şiddeti meşrulaştırıcı haber ve yayın dilinden kaçınılmalıdır. Bu konuda RTÜK’ün de harekete geçirilmesi etkin bir şekilde sağlanmalıdır.
Kadına yönelik şiddet karşısındaki sıraladığımız bu taleplerin tamamen sona ermesini istiyoruz. Ulu Önder Atatürk’ün bu konudaki şu sözleriyle;
“Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse sosyal toplum felçlidir.”
“Kadına Yönelik Şiddete Hayır” diyoruz.
TÜBAKKOM 13. DÖNEM SÖZCÜSÜ
OSMANİYE BARO BAŞKANLIĞI