Ülkemizde 15 Temmuz 2016 tarihinde başlayan kalkışma ile ilgili yargı süreci devam etmektedir. Diğer yandan devam eden etnik ve dinsel kimliğe bürünmüş terör ,sınırlarımız dışında olmakla birlikte ülkemizin güvenliğini doğrudan etkileyen ayrılıkçı hareketler de öncelikli olarak ülke gündemini oluşturmaktadır.
Darbe kalkışmasının sorumlularının yargılanması, hesabının yargı mercileri önünde sorulması konusunda baroların ve avukatların hiçbir tereddüdü bulunmamaktadır.
Ancak OHAL koşullarında ve KHK ler aracılığı ile devam ettirilen bu süreçte OHAL ile ilgisi bulunmayan ve OHAL amacını aşar biçimide siyasal muhalifleri de içeren uygulamaların sürdürülmesi geçmişte yaşadığımız ve ülkemizin demokrasi tarihinde derin yaralar açarak antidemokratik izler bırakan rejimleri çağrıştırmaktadır. Özellikle ifade ve basın özgürlüğünün önündeki engellerin giderek çoğalması ve yargının bu konuda araçsallaştırılmış olması kaygılarımızı artırmıştır.
Yine bu süreçte savunmaya yönelik kısıtlamaların ve fiili saldırıların artması, meslektaşlarımızın, adliyelerde, karakollarda şiddet görmesi, görevleri nedeniyle sanıklarla özdeş tutulmaları ve hatta katledilmeleri savunmaya tahammülsüzlüğün doğal sonuçlarıdır. Adil yargılanma hakkının tesisi ve Adalete erişim için bıkmadan emek veren ve Bağımsız yargının temel bileşeni olan savunmanın etkisiz kılınarak susturulmaya çalışmasını kabul etmemiz beklenemez.
Yargılama sürecinde masumiyet karinesine özen gösterilmemesi ciddi hak ihlallerine neden olduğu gibi,suçun kanunilik ilkesi ötelenerek yasalarda suç sayılmayan fiillerin suç olarak kabulü ile benzeşen şablon kararlar ceza yargılaması ile bağdaşmamaktadır. Yargıda ortaya çıkan büyük hakim ve savcı açığı ve bu açığın kapatılması için izlenen yöntemin cılızlığı yargının yükünü artırdığı gibi çözümsüzlüğü de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda bürokrasinin bir parçası haline dönüşecek yargının bağımsız olması da beklenemeyeceği gibi esasen yargının diğer bileşenlerinin içselleştirilmiş bir bağımsızlık talebi de mevcut değildir.
Ayrıca ; Nüfus Yasası'nda yapılan değişiklikle nikah kıyacak kamu görevlilerinin kapsamının genişletilmesi ülkemizin öncelikli meselelerinden olmadığı gibi ülkemizde esasen hassas dengeler üzerine kurulu toplumsal barışa da olumlu katkı sağlamayacaktır. Bu konuda baroların ve ilgili diğer kuruluşların görüşlerinin alınarak konsensüs sağlandıktan sonra düzenlemelerin yapılması demokratik hukuk devletinin bir gereğidir.
Öte yandan eğitimdeki kargaşa ve sık sık değişen sınav sisteminin yarattığı tahribat da Barolarımızca dikkatle izlenmektedir.
Bu süreçte bir kez daha hukuk devleti ve yargı bağımsızlığına duyulan gereksinimin ne denli değerli olduğunu anımsatmayı Barolar olarak görev bilmekteyiz.
Saygılarımızla.